Bir Futbolseverin Kerteriz Defterinden
Biliyorum ki kocasına bu akşam maçı evde izle, kahveye gitme dediği
için dayak yiyebilecek bir kadın varken kocası izin vermediği için kaptanı
olduğu takımla turnuvaya katılamayan bir kadın da var. Bir topun peşinden tüm benliğiyle yorulmadan koşan ve
bundan vazgeçemeyen adam varken homoseksüellere "top" diye hakaret
ettiğini düşünen adam da...
Bin
bir çeşitiz ve sadece bir dünya var. Birin içinde bin olmayı başaramıyoruz!
Küçük yaşta çocuklarımızı spora
yazdırırken; sosyalleşsin, arkadaş olmayı öğrensin, paylaşmayı bilsin
istiyoruz. Bunun için takım oyunlarına yöneliyoruz. Futboldan örneklersem;
biliyoruz ki futbol sahadaki on biri, bir yapar. Tek kişinin oynaması çoğu zaman yetmez, yetse de yetmez! Her
birinin teri damlamalıdır sahaya, her biri doymalı ve doyurmalıdır futbola.
Tıpkı yer sofrasının etrafına oturup bir ekmeği paylaşmak gibidir güzel futbol.
Sonunda herkesin tok kalkmak istediği ama ne anasından ne kardeşinden daha tok
olmak istemediği bir sofra... Fakat giderek yabancılaşıyoruz kendimize ve saf
isteklerimize. İlk başta paylaşmayı öğrensin istediğimiz çocuklarımıza
büyüdükçe tam tersini aşılıyoruz. Yaptıkları
sporu hırsa dönüştürüyoruz. Sahada, güzel futboldan giderek
uzaklaşıyoruz. Düzene ayak uyduruyoruz.
Eduardo
Galeano bir kitabında şöyle diyor:
"Yüce futbol
tiyatrosunun içinde kaç tiyatro vardır sizce? Ya da, yeşil dikdörtgenin içine
kaç sahne sığar?"
Türkiye liginde bir sahaya kaç sahne
sığdığını daha doğrusu sığdırıldığını hepimiz görüyoruz değil mi? Valla
ellerinizi öyle havaya kaldırıp "ben sığdırmıyorum ki" demeyin. Çünkü
buna gerçekten engel de olmuyoruz. Aksine o sahneye yeni Erol Taş'lar
yetiştiriyoruz. Sahi derdimiz ne bizim?
Artık
bir spor müsabakası değil, "öğrenilmiş çaresizlik" örneği izliyoruz.
Hayat hiç çekilmezken bile üstümüze armayı
geçirtip sokağa döken aşk, bizi iyileştirmesi ve birleştirmesi gerekirken daha
dibe batırıyor. Sanırım tek güzel yanı birlikte batıyor olmamız...
General Franco, İspanya'da üç yıl süren
iç savaş sonrası yönetimi ele geçirdiğinde
"Bana 150 bin kişilik uyku tulumu yapın" emrini verdi. Bu emir
üzerine yapılan uyku tulumu ise; Real Madrid'in Santiago Bernabeu Stadyumu...
Futbolun sadece futbol olmadığını bilen
bizler o statlarda uyumak yerine tek bir ses olabiliyoruz. Tepkimizi koyabiliyor ve bu tepkiyi çok
büyük kitlelere haykırabiliyoruz. Bizi ya uyutmak
ya şiddet sever, ötekileşmiş,
ayrışmış insanlar haline dönüştürmek isteyen
düzene karşı yapmamız gereken bir olmakken aksi için mücadele ediyor olmamız
canımı yakıyor.
Suçluyuz.
İleride sahanın rengi yeşil bile olmayacak büyük olasılıkla.
Hatta
belki hakemin düdüğü de olmayacak ve durmayacak oyun, topsuz oynanacak futbol.
Hatta
belki futbolcular stada bile gelmeyecek, oynanmayacak futbol.
Ama öyle geliyor ki biz hala oturup
öylece seyrediyor olacağız. Büyük olasılıkla söveceğiz ama yine haftaya sahaya
çıkmayacak futbolculardan oluşan kadro tahminini yaparken bulacağız kendimizi.
Sahi
ne zaman sıyrılacağız uyku tulumumuzdan?
Yorumlar
Yorum Gönder