Bir Ünal Karaman Hatırası


2000 senesinin yazıydı. 5 kafadar önümüzde süzülen, Çeşme’nin masmavi denizine ayaklarımızı uzatmış güneşin keyfini çıkarıyorduk. 5 arkadaştık. Ben, Servet, Hüseyin, Ali ve Temel.  Liseyi daha yeni bitirmiş yeniyetmelerdik. 22 saatlik bir otobüs yolculuğuyla Trabzon’dan Çeşme’ye gelmiş, bir tatil köyünde garsonluk yapıyorduk. 
Tatil köyü de ne tatil köyü ama… Denize sıfır. Kendi odalarımız var, halı sahamız var. Ki halı sahada 5 kişilik takım bile kurmuştuk. Tabii ki adı “Trabzonspor”. İki ay boyunca sadece 1 kez yenildi o takım. O zamanlar henüz lisanslı ürün satılmıyordu ama hepimizde Trabzonspor forması vardı. Servet hariç. O kaleciydi ve güzel bir kaleci forması  vardı. Servet hariç, o Fenerbahçeliydi. Önünde “Air Alfa” yazan, Aston Villa kesim, 11 numaralı formam vardı benim de.
2000 senesinin yazıydı. 5 kafadar önümüzde süzülen Çeşmenin masmavi denizine ayaklarımızı uzatmış güneşin keyfini çıkarıyorduk. Sağ tarafımızda bir adam belirdi, oğluyla. Fiziği heybetliydi, güneşten simsiyah olmuştu ama tanımıştık. Ünal Karaman. Hafızalarımıza kazınan bıyığı da yoktu ama tanımıştık işte. Ünal Karaman, nam-ı diğer Kara boğa. 2000 senesinin yazıydı ve Ünal futbolu bırakmıştı. Trabzonspor forması altında değil, Ankaragücü forması altında bırakmıştı ama. Farketmezdi, Trabzonsporlu Ünal Karaman değil miydi o? Öyleydi.
Yanına yaklaştık bir selam cümlesi ile, içtenlikle karşılık verdi. Kendimizi tanıttık, anlattık, gözleri gülmüştü. Hiç unutmuyorum o anı. Zira ilk kez büyük bir futbolcu ile canlı canlı konuşuyordum. Tam karşımdaydı işte Ünal Karaman. “Trabzonspor’u unuttun mu abi?” dedim,“Trabzonspor’u unutabilir miyim” dedi. “Ben Trabzonspor’u unutmam da Trabzonspor unuttu galiba bizi” dedi. “Hiç olur mu abi” dedim.“Sen unutulacak adam mısın?”. Güldü. Devam etti dakikalarca sohbetimiz. Bizle konuşurken, o kadar saygılıydı ki, unutmak mümkün olmadı bir daha o güzel sohbeti.
Ünal Karaman, güçlü fiziğine rağmen inanılmaz teknik bir futbolcuydu. 17 yaşında yıldızı parlamıştı Türkiye’de. Tüm kulüpler peşindeydi ama o “Trabzonspor’u seçmişti. Bir daha da bu seçiminden vazgeçmedi. Dillere düşen bıyıkları ve şaşaalı futbolu ile sakat olmadığı zamanlar izleyenleri büyülüyordu. Hele ki Fransa’da Olympic Lyon’u dize getirdiğimiz maçta neler neler yapmıştı öyle. Sakat olmadığı zamanlar dedik zira sakatlık belasından bir türlü kurtulamamıştı. Tam verim verdiği sezon ise 1995-1996 sezonuydu. Tolunay, Ünal, Hami, Şota’lı o sezon işte. O takımı izlemek müthiş keyifliydi. Ünal’ı da. Keşke Trabzonspor forması altında bırakabilseydi futbolu. Kısmet değildi. Hepsinde de öte bu durum Ünal’ın suçu değildi.
Sonraları Milli Takım teknik direktörü Şenol Güneş’in yardımcılığını yaparken 2002 Dünya Kupası’nda memleketin daha önce görmediği bir başarıya imza atan ekipte kendine yer buldu. Sonrasında ise Trabzonspor’da yine Şenol Güneş’in yardımcısı olarak. 2003-2004 sezonunu hatırlarsınız. Cem Papila ve Levent Bıçakçı Federasyonu’nun katlettiği o sezonu. O zaman da Ünal Karaman vardı. 2010-2011 sezonunu da hatırlarsınız. O zaman da Ünal Karaman vardı. Hadi geçmişe gidelim. 1995-1996 sezonu. O zaman da Ünal Karaman vardı. Ünal Karaman, Şenol Güneş ile birlikte, Trabzonsporluların yaşadığı en büyük dramlarda ve en büyük savaşlarda yer almıştı. Trabzonspor adına sorumluluk alması istendiğinde hiçbir zaman sorumluluktan kaçmadı Ünal Karaman. Hataları oldu, yanlışları oldu elbette ama ben her şeyi Trabzonspor’un iyiliği için yaptığına inandım her zaman, hala inanıyorum da.
2010-2011 sezonu şampiyonluk kupası Trabzon’a geldiğinde Sadri Şener ve Şenol Güneş ile kupayı kaldıracak diğer kişi de Ünal Karaman’dır.
“Trabzonspor’u unuttun mu abi?” dedim, “Trabzonspor’u unutabilir miyim” dedi. “Ben Trabzonspor’u unutmam da Trabzonspor unuttu galiba bizi” dedi. “Hiç olur mu abi” dedim. “Sen unutulacak adam mısın?”.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Recep İvedik 5 - Türk Sporunun Resmi

Futbolun Politik Yüzü | El Saadi Kaddafi