Yugoslavya'yı Bölen Tribün Lideri : Arkan !


Futbolun birleştiriciliği hakkında hep yazarız, çizeriz, belgeseller filmler yaparız ama ya futbolun ayrıştırıcılığı? Futbol asla sadece futbol değildir ama öyle olmalıdır. Bu yüzden futbolun içine gizlenmiş nifak tohumlarının ayırdına varmak, buna karşı önlem almak gerek. Yoksa yaşadığımız ülkeler ve bölgelerde yarası sarılamayacak derecede büyük hasarlara yol açılabilir. Aynı Yugoslavya'da olduğu gibi...
Futbol tribünleri futbol var olduğundan beri hiç bir zaman siyasetten uzak kalamadı. Çünkü hiç bir zaman bu kadar insanı her hafta aynı yerde toplayamazsın. Bu yüzden ülkesel yada küresel güçler hedeflerine ulaşmak için futbol tribünlerini bir araç olarak görüyor. Bu güçlerin de Yugoslavya tribünlerde etnik ayrışmayı derinleştirmek için kullandığı adamlardan biri vardı. O isim Arkan lakaplı Zeljko Raznatovic'ti.
Yugoslavya da ABD ve Almanya çeşitli STK'lar aracılığıyla etnik ayrışmayı çok daha derine indirirken futbol tribünlerini de kullanmayı eksik etmediler. Zaten belli bir noktaya getirdikleri ayrışmayı tamamen ortadan ayıracak darbelerden biri lazımdı ve oda Kızılyıldız - Dinamo Zagreb maçıyla sahneye kondu. Arkan lakaplı insan kasabı işte bu noktada ortaya çıkıyordu. Maça daha sonra değineceğiz ama önce Arkan denen bu adamın kim olduğuna ve ne iş yaptığına bakmakta fayda var ki kafanızda hiç bir soru işareti kalmasın.
Arkan eski bir polisin oğluydu. Çok daha büyük pis işlere bulaşmadan önce küçük işlerle alt yapıyı hazırlıyordu. Haraç, gasp, kapkaç ne ararsan bulunan bir tipti. Babasının polis olması ve çeşitli bağlantılarıyla bu tür suçlardan kendini kurtarmayı başarıyordu. İtalya'da, Fransa'da ve Belçika'da hapisten kaçmış bu da yetmezmiş gibi İsveç'te silahla mahkeme basmaya kadar ileri gitmişti ancak kendini sürekli kurtarmayı başarıyordu. Yugoslavya'da etnik ayrışma iyiyden iyiye hissedilmeye başladığında suç makinesi Arkan'a ihtiyaç duyulmuştu.
Kızılyıldız'ın Delije(Kaplanlar) adlı taraftar grubunun lideri olan Arkan bu liderliğini genelde Kızılyıldız taraftarlarının uğrak yeri olan işlettiği Cafesine borçluydu. Bu Cafede ki ortam onu tribün liderliğine kadar yükseltirken Delije dedikleri taraftar grubu aslında bir suç çetesi olan bu ekipte kendisine verilen görevi layıkıyla yerine getiriyordu. Öyle ki Dinamo Zagreb'le oynayacakları maç günü daha maç öncesinde arabalar ateşe verilmişti bile. Maç sırası ve sonrası için neler olacağıyla ilgili artık kimsenin şüphesi yoktu. Daha maçın 10. dakikasında ortalık yangın yerine dönmüş saha içi karışmıştı. Yanında getirdikleri kesici, delici ne kadar alet varsa hepsini kullanan Arkan ve çetesi tel örgüleri kesmek için sülfirik asit dahi kullanmışlardı. Polisin sert müdahalesi olayları yatıştırdıysa da meşhur tekmesiyle polise tekme atan Boban ve Delije'nin lideri Arkan tarihin konuştuğu adamlar oldular. Boban Hırvatistan'ın davası için tekmeyi yine atacağını söylerken Arkan yeni görevleri kovalıyordu.
''Ben o anda sadece tek bir ideal, tek bir dava uğruna kariyerimi, şöhreti elimin tersiyle ittim, hayatımı hiç düşünmeden riske attım; bugün de aynısını yaparım çünkü o ideal, o dava Hırvatistan’ın davasıdır” Zvonimir Boban



Günümüzde hala büyük rekabetin yaşandığı Kızılyıldız - Partizan maçlarında o yıllarda aynı şiddetle yaşanmasına rağmen Hırvat düşmanlığı iki takım taraftarlarını bir araya getirmişti. Tabi ki bunu sağlayan yine Arkan'dı. Maçlarda Hırvatistan aleyhine birlikte şarkılar, marşlar söyleyen bu gruplar emperyal planların aracı olduklarının farkında bile değildi.  Arkan gücünü hissettirdiğinde takımın başkanından daha büyük etkiye sahip oldu. Futbolcular Arkan'dan korkar hale gelmişlerdi. Arkan Sırp milliyetçiliğinin lideri rolüne bürünmüştü. Çetesiyle beraber kirli işlerin peşinden gitmeye devam ederken işledikleri suçlara yenileri eklenmeye devam ediyordu.

Dönemin tanığı olarak bir çok yazı yazan ve bu bilgileri ''Yugoslavya Dersleri'' adlı kitap ve Aydınlık dergisinde paylaşan Teoman Alili devamında şöyle anlatıyordu :

''Arkan ilk büyük eylemini Hırvatistan'daki Dinamo Zagreb- Kızılyıldız maçında yaptı. Maça tribün lideri olarak giden Arkan'ın taraftar grubu arasında silahlı kişiler de vardı. Bu kişiler polisle olan sıkı bağlantı sayesinde stada rahatça girmişti. Maçın bir bölümünde Kızılyıldız taraftarları Dinamo taraftarlarına saldırdı. Polis de kendi evinde olan Dinamo taraftarlarını hedef aldı. Bu maç bölünmenin miladi olarak kabul ediliyor. Çünkü Sırp-Hırvat gerilimi ilk kez ete kemiğe bürünüyordu ve faşist Arkan doğuyordu. Arkan kısa zamanda güçlendi. Hırvatlarla savaştı ama esas katliamlarını Bosna ve Kosova'da yaptı. Arkan Sırp polisinin gizli lideri gibi çalışıyordu. O dönemde polise askeri silah alma yetkisi verildi. ABD ve İsrail bolca silah sağladı. Bu silahlar kısa zamanda Sırp toplum polisi ve terörle mücadele polis birimlerinin eline geçti. Arkan ve ekibi açıkça Gladyo bağlantılı operasyonlarla Yugoslavya'nın en güçlü grubu oldu. ABD bir yandan Arkan'ı silahla beslerken zulüm altındaki Boşnak ve Arnavutları da kışkırttı. Arkan'ın vahşi katliamları bitene kadar ABD ve batı olayları seyretmekle yetindi. Ta ki Arkan Yugoslav Askeri İstihbaratı tarafından kendi oteli önünde sol gözünden vurularak öldürülene dek. Arkan öldü ama paramiliter güçler özellikle silahlanan polis birimlerinde örgütlenerek Yugoslavya'nın parçalanmasında en önemli rolü oynadı.''
Evet, Arkan küresel çıkarlar için devamında bunları yaptı ama futbolun içinde ki kirli işleri de devam ediyordu. Obilic takımının başkanlığına soyunan Arkan daha sonra Uefa'dan men yese de liderliğini yaptığı Kızılyıldız takımının oyuncularını garaja kilitleyip lig şampiyonluğu için her şeyi yapabileceğini kanıtlamıştı. Uefa'dan ceza yedikten sonra sanatçı eşi Ceca'yı başkanlığa getirip işi kılıfına uydururken eşinin de başına beleya sokmaya başlamıştı. Bir çok futbolcunun satışından gelen parayı eşinin üzerine geçiren Arkan öldükten sonra eşi Ceca'nın başında dumanlar tütüyordu. Tam 11 yıl sonra Arkan davasında zimmetine para geçirme, çeşitli modellerde illegal silah bulundurma ve irili ufaklı bir çok suçtan yargılanan Arkan'ın eşi 12 yıl talep edilen cezadan kefalet ve ev hapsiyle paçayı ucuz kurtaracaktı. Arkan Obilic'i dev rakiplerin önünde şampiyon yapsa da tarih onu şampiyon olarak değil katil olarak kaydedecekti.
Yazının başında dediğimiz gibi bir çoğumuzun tek eğlencesi futbolun içinde ki nifak tohumlarının ayırdına varmak gerekiyor. Ülkemizde futbolla algı yönetimi yapılmıyor mu ? Siyasi düşünceler empoze edilmiyor mu zannediyorsunuz ? Gezi olaylarından sonra passolig denen saçmalık tamamen tribünlerden gelen tepkileri önlemek içindi. Bu sene daha ligin başındayız ''Ya Allah Bismillah Allahuekber'' sesleri dalga dalga stadlarda yayılmaya başladı. Bu sloganlar bir futbol stadyumunda hoş duruyor mu sizce ? Savaşa mı gidiyoruz ? Neler oluyor ? Milli maçların Konya'ya veriliyor olması bir tesadüf mü ? Bana kalırsa bir önceki dönemin iktidar partisinin Yeni Osmanlı düşüncesinin bir parçası. Bursa da ''Evladı Osmanlı'' adında grup kurulması, Ankaraspor'un isminin değiştirilmesi, Beşiktaş taraftarlarının arasında ''1453 Kartalları'' grubunun çıkması ve gezi olaylarında ki etkinliği sebebiyle fenomen olan Çarşı'ya bir darbe vurulmak istenmesi falan futbolun ruhuna yakışıyor mu ?
Belki daha benim hatırlayamadığım bir çok örnek daha vardır bilmiyorum ama bildiğim tek şey var artık futbolumuzu rahat bırakın !

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Recep İvedik 5 - Türk Sporunun Resmi

Futbolun Politik Yüzü | El Saadi Kaddafi