Eric Cantona: Kral Olan Ericlerin Sonuncusu


Erik Ejegod, Erik II Emune, Erik III Lam, Erik Plovpenning, Erik Christoffersen, Eirik Haraldsson, Eirik Mahnusson, Erik Segersall, Erik Jedvardsson. Bu saydığım isimlerin en az üç ortak yanı var. Bunlardan birisi hepsinin İskandinavyalı olması, ki bu özellik bizi pek ilgilendirmiyor. Diğer iki özellik, hepsinin adının Erik/Eirik olması ve hepsinin bir dönem krallık yapmış olmaları. Yani İngilizcede bunları hepsi birer “King Eric”.
Ama Google'de “King Eric” diye aratınca karşımıza ilk sırada bunlardan birisi çıkmıyor. 1966 doğumlu bir Fransız çıkıyor: Eric Cantona. Ya da King Eric. Kral olan Ericlerin sonuncusu.
Eric Cantona bir Anadolu çocuğu olsaydı memleketi çok büyük ihtimalle Doğu Karadeniz olurdu. Büyük burnunun yanı sıra hırçın ve kavgacı kişiliğiyle de tıpkı bizim gibi birisi aslında Eric. Belli bir takıma karşı değil, yenilgiye karşı oynayan, kendi doğrularını çekinmeden korkusuzca dile getiren bir Joganitalı belki de.
1966'da doğdu Eric Daniel Pierre. 1966'da aynı zamanda Dünya Kupası İngiltere'de düzenlendi ve ev sahibi ekip kupaya uzanan takım oldu. Kral olan Ericlerin sonuncusunun önemini anlatan bir ayrıntıdır bu çünkü Nike'ın tasarladığı ve Manchester United taraftarının sık kullandığı bir slogan var: “1966 İngiliz futbolu için çok önemli bir yıldı. Eric doğdu.”

Kral olan Ericlerin sonuncusunun ailevi kökleri de kendisi gibi pek sıradan değil. Babası yarı İtalyan, yarı Fransız. Annesiyse Katalan kökenli bir Fransız. Hatta Cantona'nın dedesi İspanya iç savaşı sırasında Cumhuriyetçiler tarafında savaşırken yaralanır ve tedavi olmak için eşiyle birlikte Fransa'ya gelir ve burada kalır. Yine de Cantona'nın Fransız olmadığını söylemek pek mümkün değil. Çoğu eski futbolcunun yaptığı gibi kariyeri bittikten sonra bir televizyon kanalında yorumculuk yapmak yerine aktörlüğü seçti hırçın adam. Fransız olup da sinemaya fransız olmak pek mümkün görünmüyor zaten. Fransız sinemasının yıllık film yapımı sayılarına veya izlenme sayılarına bakmak yeterlidir ne demek istediğimi anlamak için.
Futbolu bıraktıktan yıllar sonra Cumhurbaşkanlığı adaylığını da açıkladı Cantona. Tabii ki amacı cumhurbaşkanı olmak değildi. Evsizlik sorunuyla ilgili sık sık demek verdi ve böylece gerçek cumhurbaşkanı adaylarını evsizlik sorununa eğilmeye zorladı ve adaylıktan çekildi.
Cantona futbola ülkesi Fransa'da başlar ve genç yaşta otoritelerin dikkatini üzerine çeker. Fransa Ümit Milli Takımıyla Avrupa Şampiyonu olur. Henüz 21 yaşındayken Fransa liginin en pahallı futbolcusu olur. A Milli Takıma yükselir. Beckenbauer gibi bir duayenin beğenisini kazanır. Ama ilk skandalları da yine bu genç yaşlarda patlak verir. A Milli Takıma yükseldikten sadece bir yıl sonra formasını kaybeder ve bunun üzerine bir televizyon programında Fransa Milli Takım Sorumlusuna “Bok çuvalı” der. Defalarca farklı takım arkadaşlarıyla birbirine girer. Oyundan çıkarıldığında tribüne şut çeker.
1991. Aralık ayında kral olan Ericlerin sonuncusu Nimes forması giyerken bir maçta hakemin kararına oldukça öfkelenir. Topu hakeme fırlatır. Bunun üzerine Fransa Futbol Federasyonunda disiplin kuruluna ifade veren Cantona bir aylık ceza alır. Cezasını öğrendikten sonra kalkar, disiplin kurulu üyelerine bir bir “Salak” deyip odayı terk eder. Bunun üzerine ceza iki aya çıkartılır ve Cantona sinirlenip futbolu bıraktığını açıklar. Yaşı henüz 25'tir.
Eric'ten daha uzun yıllar faydalanmak isteyen dönemin milli takım antrenörü Michel Platini onu ikna eder ve Eric İngiltere'ye gider. Leeds'le sözleşme imzalar. Leeds'te başarılı bir kısa dönem geçirdikten sonra Sir Alex Ferguson'un dikkatini çeker. Eski bir Leeds taraftarı Garry King, Cantona'yı şöyle anlatıyor:
“O topa dokunduğunda bütün Leeds'in atmosferi değişiyordu. Sahada gerçekten bir tanrıydı o. İşe gitmeden önce antrenmana gidip onu izler, öyle işe giderdim. Bazen sohbet ederdik. Sonra bir gün beni evine çağırdı. Oğluyla arka bahçede top oynadık ve sonra yemek yedik.”
Forvet almak isteyen, ama David Hirst, Matt Le Tessier veya Brian Dean gibi futbolculara yaptığı teklifleri kabul edilmeyen Sir Ferguson çareyi kral olan Ericlerin sonuncusunu, daha doğrusu henüz kral olmamış Eric'i almakta görür. Cantona takıma hızlı adapte olur. Sezon sonunda Machester United şampiyon olur ve Eric Cantona, Leeds'te yaşadığı şampiyonluktan sonra İngiltere'de üst üste iki farklı takımla şampiyon olan ilk futbolcu ünvanını elde eder.


Tabi hırçınlığı dinmemiştir. Manchester United'daki ilk sezonunda Leeds deplasmanında bir taraftara tükürür ve federasyondan para cezası alır.

1993/94 sezonunda Manchester United yine şampiyon olur. Cantona futbolcular birliği tarafından yılın futbolcusu seçilir. Ama sezon içi gördüğü kırmızı kartlarla da bol bol gündeme gelir. Basın sık sık haber yapar Eric'i. Ama onun pek umrunda değildir bu. Ne tanrı ilan edildiğinde, ne de yerin dibine sokulduğunda umursamaz basının yazdıklarını. Çünkü onun işi gazetelere demeç vermek değil, futbol sahasında taraftarını mutlu etmektir.
Takvimler 25 Ocak 1995'i gösterdiğindeyse Cantona için hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Manchester United deplasmanda Crystal Palace'yle karşılaşır. Cantona, Palace oyuncusu Richard Shaw'a attığı bir tekme sonrası kırmızı kart görür. Yenilgiye karşı oynadığını gösteren kalkık yakalarını indirir Cantona. Tünelin yolunu tutar soyunma odasına gitmek için. O an, koltuğu aslında 11. sırada olan ama Cantona'ya küfür edebilmek için ilk sıraya kadar koşan ırkçı Matthew Simmons çıkar sahneye. “Fuck off to France you French motherfucker” diye bağırır. Cantona kendini tutamaz. Zıplayıp Simmons'un yüzüne tekme atar, reklam panosunun üzerine düşer, doğrulur ve yumruk atmaya devam eder.

Irkçılığa verdiği ilk şiddetli tepki bu olmayacaktır Cantona'nın. Futbolu bıraktıktan sonra plaj futbolu da oynar Cantona. 2009 Avrupa Şampiyonasında İsviçre karşısında İsviçre antrenörünün kendi siyahi futbolcusuna ırkçı bir küfür ettiğini farkeden Cantona rakip antrenörü dövecektir.

Matthew Simmons'u döven Eric'i gözaltına alır polis. 2 hafta tutuklu kaldıktan sonra 120 gün kamu hizmeti vermekle cezalandırılır. Futbol federasyonunun yaptırımı ise daha ağır olacaktır. Sezonun geri kalan 4 ayı forma giyemez Cantona. Sadece bir insan olduğu unutulur. Irkçılık karşısında insanların kontrolden çıkabileceğini anlamak istemez yetkililer. Tıpkı 11 yıl sonra benzer bir kontrol kaybı yaşayan Zidane gibi Cantona da yaptığının bir hata olduğunu kabul edecek ama yaptığı şeye asla pişmak olmayacaktır.
"Bu bir hataydı ama o tekmeyi ve o yumrukları atmak çok güzel bir duyguydu"
Bu hareketleriyle milli takımdaki kaptanlığını da kaybeder King Eric. Sadece kaptanlığını değil, takımın bel kemiği olma özelliği de bir diğer efsaneye, Zinedine Zidane'ye geçer ve milli takımda yapılan yeniden yapılanma sonucu cezası bittiğinde de milli takıma yeniden giremez.
Cantona futbol oynamama cezasından kurtulabilmek için yurtdışında transfer olmayı ya da kiralanmayı düşünür. Fakat FIFA, FA'nın verdiği cezaya Uluslar arası geçerlilik getirir. Cantona futbolu bırakmayı dahi düşünecektir bu zor geçen dört ay içinde. Hatta Alex Ferguson'a futbolculuktan istifasını dahi sunacak fakat reddedilecektir.
Sahalara bir Liverpool maçıyla döner Cantona. Ve kaldığı yerden devam eder gollerine. Bir sezon oynar ve yine şampiyon olur. Ertesi sezonsa Steve Bruce'nin Birmingham City'ye gitmesiyle kaptan olur kral olan Ericlerin sonuncusu. Bu kaptanlık bir işarettir aynı zamandı. Artık 30 yaşındadır ve zirvededir. Futbol anlamında hayatının en verimli 4 yılını Man United'de geçirmiştir. Ve beşinci ve son sezonunu kaptan olarak geçirecektir. 11 Mayıs 1997 West Ham karşısında son resmi maçına çıkar ve ardından kariyerini noktalar.
“Futbolu bıraktığında hayat birden zorlaşıyor. Bazen futbolu çok erken bıraktığımı düşünüyorum. Bu oyuna aşıktım ama diğer yandan artık erken yatmak, arkadaşlarla dışarı çıkmak, içmek ve hayata dair sevdiğim başka onlarca şeyden de daha fazla vazgeçmek istemiyordum.
Dört buçuk yıl futbol oynamıştır. King Eric Man United'de. Dört buçuk yılda Eric Cantona, King Eric olmayı başarmıştır. Üstelik sık sık imza attığı skandallara rağmen. Ama belki de onu Kral yapan şey tam da o kontrolden çıktığı anlardı. Taraftarlara onlar gibi bir insan olduğunu hatırlatıyordu çünkü o anlarda. Cantona futbolu bıraktıktan yıllar sonra dahi onun adına şarkılar yazdı Manchester United tribünleri. O da asla kopmadı o tribünlerden. Hatta FC United of Manchester kurulduğunda, onlara bile yakınlığını gösterdi. Birçok eski futbolcu veya sanatçı gibi sadece bir takım taraftarı değildi çünkü King Eric. O Manchster United'in taraftarının taraftarıydı. O taraftarın ürettiklerine aşıktı. “Taraftarlar benim için şarkılar söyleyince inanılmaz gurur duyuyorum. Ama çok da korkuyorum. Korkuyorum çünkü seviyorum ve bir şeyi seviyorsan onu kaybekten korkarsın.”
Bir söyleşide Manchester United'e sadece 1 numara olarak dönebileceğini söyledi Cantona. Yani antrenörlük veya yardımcı menejerlik kendisine yakıştırabildiği işler değil. Eşi benzeri olmayan bir takım yaratıp o takıma futbolu nasıl oynanması gerekiyorsa öyle oynatmak en büyük hayali. Fakat kulüp Malcolm Glazer tarafından satın alınınca Cantona buna karşı çıktı ve Glazer veya benzeri birisi kulübün başında olduğu sürece menajer olarak dahi Kırmızı Şeytanlara dönmeyeceğini açıkladı. FC United'e destek verip böyle bir karar alması da Cantona'nın tutarlılığını ve ideallerine ne kadar bağlı olduğunu net bir şekilde gösteriyor.
Aslında basit bir film olmaktan öte Cantona'nın futbola ve hayata dair düşüncelerini anlatan Looking for Eric, taraftarların artık maçlara gidemediğini anlatır. Endüstriyelleşen futbolu yerden yere vurur ve gerçek dostlukların çoğu zaman futbol sayesinde oluştuğunu gösterir. Looking for Eric'i izleyin, King Eric'i sevin.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Recep İvedik 5 - Türk Sporunun Resmi

Futbolun Politik Yüzü | El Saadi Kaddafi