Bir İnsanın Yegane Vatanı, Başka İnsanların Kalbidir | Bruno Metsu


Öldükten sonra unutulmamak isterseniz, ya okunmaya değer şeyler yazın, ya da yazılmaya değer şeyler yapın. – Benjamin Franklin
İlk kez katıldığı Dünya Kupasında Senegal’i çeyrek finale taşıması değildi aslında onun yazılmaya değer şeyleri. Kupa öncesi ve sonrasında yaşadıkları ve yaşattıklarıyla herkesin yüzünde tebessüm bırakan Bruno Metsu’nun, yazılmaya değer çok daha değerli şeyleri vardı.
Bruno Metsu’nun dalgalı uzun saçlarıyla hayatımıza girdiğinde miladi takvim 2002’yi gösteriyordu. Hard Rock grubunun bir üyesi gibi görünen bu adam, o eğlenceli Senegal takımını yaratıp Dünyanın en büyük organizasyonunda muhteşem bir konser vermişti. Grubun solisti olan Metsu, o Senegal’i Dünya sahnesine çıkarabilmek için çok emek vermişti. Futbolculuk kariyeri çok iyi olmayan bu adamın teknik adamlık kariyeri de iyi sayılmazdı fakat onda öyle bir yürek vardı ki bu hepsinden önemliydi. İnsani ilişkileri çok iyi olan Metsu oyuncularının neredeyse tamamı Fransa’da top koşturuyordu.  Son Dünya şampiyonu Fransa’nın Senegal oyuncularına olan yoğun ilgisi oyuncularda kafa karışıklığına yol açıyordu ve bu Metsu da büyük bir sorun teşkil ediyordu. Metsu’nun oyuncularını elinde tutmak için yoğun bir mesai harcaması gerekmişti. 
Afrika tarihinde Cezayir ve Kamerun’dan başka başarı yakalayan hiçbir takım olmaması Fransa’nın son Dünya ve Avrupa şampiyonu etiketi bir çok oyuncuyu Senegal için oynayıp oynamama düşüncesine itiyordu.  Metsu’nun Senegal’i yıllarca sömürgesi oldukları ülkeye karşı Dünya kupasında büyük bir ders verecekti  ancak bunu yapmadan önce futbolcuları Fransa’nın elinden koparması gerekiyordu. Metsu kararlıydı ve 2000’de göreve gediğinde ilk işi kupanın yıldızlarından El Hadji Diouf başta olmak üzere birçok oyuncuyla gerek telefonla gerekse yüz yüze görüşüp onları ikna etmeye çalışmak olmuştu. Metsu, Diouf’u ikna ederken gerisi çorap söküğü gibi gelmişti. Diouf hali hazırda Fransa’da parlayan bir yıldızdı ve onun takıma katılması geri dönüş fitilini ateşleyerek o eğlenceli kadronun oluşmasını sağlamıştı. Metsu elemeler başlamadan en zor görevi yerine getirmiş ve sıra Afrika elemelerindeki rakiplerine gelmişti.  Beş gruptan oluşan elemelerde Senegal en zor gruptaydı ve bu grubu lider tamamlayarak adını finallere yazdırmıştı. Bunun mimarı Metsu’ydu . Durumun farkında olan Senegal halkı Metsu’yu  ‘’Beyaz Büyücü’’ ilan etmişti.
Senegal ilk kez katıldığı Dünya Kupasında kaderin cilvesi ile karşılaşmıştı: kupanın açılış maçı Fransa – Senegal.  Son şampiyon Fransa Zidane’sız başlayacağı maçta ilk kez katılan Senegal’e karşı ağır favoriydi ama futbol birazda yürek işiydi. Metsu, futbolcularından her zaman son maçlarıymış gibi oynamalarını istiyordu ve oyuncular bunu yerine getiriyordu. Kariyer maçlarını oynayan Senegalliler ikilemde kaldıkları Fransa tercihinin maç sonu ne kadar saçma olduğunu anlamışlardı. Önce Senegal’i seçerek Fransa’ya darbe vuran siyah inciler sonra da yıllarca onları sömüren ülkeye karşı kafa tutabilecekleri birkaç yerden biri olan yeşil zeminde onları yenerek intikamlarını alıyorlardı. Diop’un attığı gol sonrası bayrak direğindeki o eğlenceli gol sevinçleri bizleri Roger Milla’ya kadar götürürken o anlar yıllar boyu hafızalarımızdan çıkmayacaktı. Senegal’de devlet başkanı ülkede ulusal bayram ilan ederken bundan sonrası için eve dönmelerinin bile bir sorun olmayacağını, onların Fransa’yı yenerek görevini tamamladıkları söylüyordu.

Senegal daha sonra iki beraberlik alarak gruptan çıkarken Fransa gol atamadan evine dönmüştü. Filmin devamında İsveç’i geçen Senegal’i daha sonrası Şenol Güneş’li Türkiye durdurmuştu. Türkiye’yi de geçseler tarih nasıl yazılırdı bilmiyoruz ama milli takımımızı geçmeseler de Fransa’yı yenmeleri onlara yetiyor da artıyordu.
Kupa sonrası hem Metsu’ya hem de takımın birçok futbolcusunun kapısına taliplileri dayanmıştı. En sükseli transferi yapan Diouf Liverpool’a gitmiş, bir iki sene içerisinde takımın birçok ismi Premier ligini yolunu tutmuştu. Afrika’nın kaderini değiştiren “Beyaz Büyücü” şimdi de oyuncuların kaderini değiştiriyordu. Kupadan önce kendisini tanımayan herkesin aklında kupadan sonra mavi gözlerini ve uzun saçlarını bırakmıştı Metsu. Onun da talipleri artarken ülkemizden de birçok takımla adı geçiyordu. Fransa’dan teklifler yağarken o yaşam rotasını çoktan belirlemişti. Siyah insanların içinde sıcak bir hayat arayan Metsu Senegal’den sonra Birleşik Arap Emirlikleri, Katar ve Arabistan üçgeninde görev alırken hayatının aşkını da onlardan seçmişti. Yaşamını siyahlara adayan bu adam gönlünü de siyahlara adamıştı. Üç çocuğunun annesi Senegalli bir mankene gönlünü kaptıran Metsu görev aldığı takımlarda başarılarına devam etti. Asya Şampiyonlar ligi, Körfez şampiyonluklarıyla geçen mutlu yılların ardından Metsu’ya birçok ünlü kulüp teklifte bulunsa da artık beyazların içinde yapamıyordu. Eşine söylediği gibi beyazdı ancak kalbi siyah bir adamdı o. Evlendikten sonra Müslüman olup Abdul Kerim ismini alan Metsu’nun bu mutlu günleri artık geride kalmak üzereydi.
Kalbini siyahlara emanet eden Metsu’nun futbol kariyeri kanser teşhisi konulana kadardı. Kanser illetinin aldığı canlar yetmemiş gibi Metsu’nun da yakasına yapışmıştı. 14 Ekim 2012’de teşhis konulan Metsu’ya 3 ay ömür biçmişlerdi. Ancak o dayanıklıydı ve bunu aşacağına gönülden inanıyordu.
"Büyük bir şoktu. Eşim Viviane ile birlikteydik ve hastaneden ayrılırken ikimiz de ağlıyorduk. O an insanın aklına başta çocukları olmak üzere çevresindeki herkes geliyor.  Birisi size üç ay süre verdiğinde, daha fazla yaşamak için savaşıyorsunuz. Kendi kendinize "Üç ayda gitmeyeceksin, beni yeneceksen de bu kolay olmayacak" diyorsunuz."

Bu inançla başlamıştı tedaviye Beyaz Büyücü. Kariyeri boyunca birçok zorlu maça çıkan Metsu şimdi hayatının maçına çıkmıştı. Kendini pozitif tutmaya çalışıyor moral motivasyonunu yüksek tutuyordu. Eric Abidal’in geçirdiği karaciğer nakli sonrası futbola dönüşü ona umut oluyor, o da kendi hikayesini yazmak adına mücadelesine daha dirençli bir şekilde devam ediyordu.
"Televizyonda Abidal'le ilgili bir programı izledikten kendimi daha güçlü hissettiğim. O an ben de tüm insanlara kendi hikayemi anlatmak istedim."
Metsu mücadelesinde sürekli öne geçiyordu ama zalim kanser peşini bırakmıyordu. Doktorun 3 ay ömür biçtiği Metsu 9 aydır hayattaydı ancak yavaş yavaş ölüme yaklaştığını hissetmeye başlamıştı.
Şubat'ta zatürre oldum. Ama farkına varmamışız. Üstüne bir de kemoterapi gördüm. 10 gün boyunca yaşamla ölüm arasında gittim geldim. Bu hayatımın en zor savaşıydı. İnsanların yüzde 90'ı bu durumdan kurtulamaz ama benim inanılmaz bir yaşam arzum vardı. Bugün çocuklarımın büyüdüğünü görebiliyorum. Dokuz aydır onların yanında çok mutluyum. Futboldan çok çok daha mutluluk verici. Bu tip zorluklar insana çok şey öğretiyor. Her şeye daha farklı bakıyorsunuz. Tamamen yeni bir düşünce şekli benimseyip, daha güçlü olmanın yolunu arıyorsunuz. Tıpkı Abidal gibi."
Ancak Beyaz Büyücünün büyüleri kanseri yenmeye yetmemişti. Abidal’in hikayesini kendine örnek almıştı Metsu lakin onun hikayesi mutlu sonla bitmedi. 14 Ekim 2012’de başlayan son maç 14 Ekim 2013’te Metsu’nun bedenini terk etmesiyle son buldu.  
Franklin’in söylediği gibi, yazılacak şeyler bırakmıştı bize Beyaz Büyücü. 11 yıl önce kimsenin tanımadığı Bruno Metsu’nun ölümü dünyanın tüm ajanslarına son dakika olarak düşmüştü. 2002’de Senegal’le yaptıklarının iliştirildiği birkaç haberde,  yaşamını güzel ve sıcak insanlara adadığını aktarıyordu haber bültenleri.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Recep İvedik 5 - Türk Sporunun Resmi

Futbolun Politik Yüzü | El Saadi Kaddafi