Futbol Olgusu Üzerine Yazılar - 2


Hiç birimiz gördüğümüz güzel bir rüyadan uyanmak istemeyiz. 20 ve 21. yüzyılların en büyük rüyası olan futboldan uyanmak için de insanların elinde yeterince neden yok. 35 metreden yapılan bir serbest vuruşta kavisle giden topun doksandan ağlara takılmasından sonra takımımızın şampiyonluğu kazanmasına benzeyen hiçbir yaşamsal gerçek bulamayız. Dünya tarihinin savaşlar dönemi bittiğinden ve savaşların makinelere ve teknolojik silahlara devredildiğinden beri kılıcı ve tuttuğu ülkesini, şehrini ve toplumunu koruma güdüsü, ‘düşmanlarına karşı savaşma varoluşu’ elinden alınmış olan insan 19. Yüzyılın sonunda bu tarihsel güdülenmesini devam ettirecek silahı buluyordu: futbol topu.
Herhangi bir olgu hakkında düşünmek o olguyu daha iyi içselleştirmemizi sağlamayabilir. Futbol hakkında ne kadar yazarsak yazalım bir takımın kritik bir maçta attığı golden sonra taraftarının girdiği duygu transını tam olarak anlayamayacağız. Futbol hakkında çok şey bilmek bir maçtan alınan keyfi azaltıp artırmadığı gibi taraftarın niteliğini de artırıcıcı önemli bir etken değildir.
Her şeyin bir amacı olmalı, bir insan neden futbol üzerine düşünme ve onun yaşamındaki etkilerini araştırma ihtiyacı hisseder? Aslında bu sorunun cevabı basittir: Çünkü 21. yüzyılda yaşıyoruz. Post modern dönem olarak sosyolojik düzlemde adlandırabileceğimiz bu çağ gerçeğin bin bir takla attırılarak farklı boyutlara dönüştürüldüğü çağdır. İnsanla düşüncesi arasına binlerce görsel ve işitsel materyalin sokuşturulduğu, anlamaya çalıştığımız şeyin binlerce parçaya bölünüp sadece bir parçasının bize gösterildiği menfaatimize uygun olmayan bir durumun bizim yararımızaymış gibi gösterilmesinin zor olmadığı, yaşamı anlamlandırmalarımızın kendi inisiyatifimizin tamamen dışına çıkartılarak yönlendirmelerin kucağına itildiği, beğenilerimizin ve zevklerimizin küresel bir ağla yine bizim dışımızda bize dayatılarak şekillendirildiği bir çağda yaşıyoruz. Bu noktadan yola çıkarsak şu soru kaçınılmaz oluyor: Çocukluğumuzdan itibaren çevremizde en çok karşılaştığımız daha sonra ise medyanın en çok yer ayırdığı kült olan futbol, insanoğluna dayatılan ve aslında zihnimizde konumlandırdığımız yeri hak etmeyen bir olgu mudur?
Küreselleşmenin son evresi olarak ifadelendirilen futbol1 taraftar pratiğinde Sosyal Psikoloji adlı kitabında Stephen Franzoi’nin dediği gibi, “taraftarların tuttukları spor takımlarının galibiyet karşısında gösterdikleri reaksiyon, etnik grup üyelerinin, diğer grup üyelerinin başarıları karşısında duydukları gurur ve vatandaşların ülkelerinin askeri veya siyasi alanda gösterdiği başarı karşısında duydukları memnuniyettir 2” gibi sahte bir simgesel hazzı mı ifade etmektedir?
                                                

Futbol hakkında soracağımız bu soruların cevabı taraftarlık ve futbol oyunu niteliğinde hiçbir katkı sağlamasa bile bu rüyadan uyanma riskini de göze alabilenler için insanın kendini gerçekleştirmesinde küresel algı dayatmalarının dışına çıkarak onu yeniden kavramasını ve cilalatılmış yüzeyinden soyularak olduğundan farklı anlamlara taşmadan olduğu gibi sevmemizi sağlayabilir.

Konuyu ilerleyen yazılarımızda da irdelemeye devam edeceğiz; bu yazımızda futbolun neden bu kadar yaygın bir spor olduğunu anlamaya ve tartışmaya çalışacağız. Futbolun geniş kitlelerce benimsenmesi ve kitleler üzerindeki derin etkisi üzerine ülkemizde kısıtlı çalışmalar bulunmakla birlikte bu konuda benim ulaşabildiğin en kapsamlı çalışma Ömer Onur Erdem’in futbol üzerine yazdığı yüksek lisans tezi çalışmasıdır. Bu çalışmasında futbolun küreselliğini hem fiziksel hem psiko-sosyal açıdan ele almaktadır. Neden başka bir spor branşının değil de futbolun dünyanın her yerinde benimsendiğini şöyle özetlemektedir:

1-Birçok farklı mekânda oynanabilmesi
2-Birçok farklı zeminde oynanabilmesi
3-Birçok farklı hava koşulunda oynanabilmesi
4-Oynanması için gereken malzemelerin kolay temin edilebilmesi
5-Oynanmasına engel olabilecek önemli fiziki sınırların olmaması
6-Kurallarının basit ve anlaşılır olması
7-İzleyiciye sayısız senaryo sunabilmesi
8-İnsanların kendilerini futbol takımlarıyla özdeşleştirebilmeleri. 3

Ömer Onur Erdem’ e göre tüm bu sebeplerden ötürü futbol, dünyanın en küresel fenomenlerinden birine, belki de birincisine dönüşmüş; yeryüzünde bugüne kadar hiçbir imparatorluğun ulaşamadığı kadar geniş sınırlara yayılmış, dünya çapındaki hiçbir kültür endüstrisi ürününün erişemediği kadar geniş kitlelere erişmiştir. Bu özelliği nedeniyle de ideolojilerle yolları kesişmiş, ideolojilerin kitleler üzerindeki etkisinin arttırılması için bir araç olarak kullanılması da, bu durumun doğal bir sonucu olmaktadır. 4

Bu gerekçelendirmeler her ne kadar büyük oranda gerçeklik payına sahipseler de futbolun içini doldurduğu psikolojik boşluğu yeterince ifade edememektedir. Futbolun kapitalistleşme süreciyle birlikte artan boş zamanların değerlendirilmesine paralel bir hızla genişlemesi tespiti yapılırken bu boş zamanların neden başka eylemlerle değil de futbolla doldurulduğuna ilişkin ne bu çalışma ne de şimdiye kadar okuduğum diğer çalışmalarda yeterince bir cevap yoktur. Onun kürselleşmesini açıklayabiliriz. Onun yaygınlığının nedenini açıklayabiliriz. Fakat bunlar futbola sadece mc donalds keyfinin biraz daha ötesi ya da bir sosyal etkinliğin biraz daha abartılısı gibi anlamlar yükleyerek olduğu yeri tam olarak konumlandıramamıza neden olur. Yine bu çalışmalarda ideoloji ile futbolu ayırmakta iken burada futbolun ideolojiyle iki dişlinin birbirine geçmesi gibi içe içe girdiği görmezden gelinmektedir. O büyük kitlelerin pratiğinde yaşama bakış açılarının ve ideolojilerin de yerini almıştır.

Yine bu çalışmada gözden kaçırılınan nokta futbolun hayattaki ilişkilere çok benzeyen bir kurguyu taşıdığıdır. Yeterince yardımlaşmayan gruplar kaybederken futbolda da bu böyledir. Yeterince koşuşturmayan insanlar bu yüzyılın hızının gerisinde kalacağından hayatın dışına itileceği gibi futbolda da bu böyledir. Eğer yeterince teknik değilsen yani düz bir insansan yaşamın sana sunacağı hediyeler az olacaktır, bu futbolda da böyledir. Eğer başarılı olmak istiyorsan sürekli birilerini ya geçmek zorundasın ya üstünden atlamak durumundasın ve futbolda da bu böyledir. Hedefine ulaşmak istiyorsan çok az hata yapman gerekir, yaptığın küçük bir hatada amacın direkten dönebilir. İşte futbolda da bu böyledir. Gerektiğinde sertleşmekten kaçınmayacak mücadele içerisinde olduğun kişilere sert davranmak zorunda kalacaksın, kariyerinin önüne dikilenlerin omuzlarına çıkmak zorunda kalıyorsan bundan kaçınmayacaksın ve işte bu futbolda da böyledir. Eğer bir ortamda öne çıkabilmek için seni izleyenleri yanıltman gerekiyorsa küçük hilelere başvuracaksındır, futbolda da bu böyledir.

Kısacası futbolun bir oyun olarak argümanlarını tek tek ele alıp diğer branşlarla kıyaslarsak hayatın kendisine futbol kadar benzeyen bir spor bulamayacağımızı açıkça görmekteyiz. Bu özellikleriyle futbol gündelik yaşantılarımızın bir aynası haline gelir; onu benimsememiz ve onunla, kendi takımımızla özdeşlik kurmamız kolaylaşır. Bu haliyle tuttuğumuz takım her ne kadar birçok kişiden oluşursa da bir insandır ve o onunla özdeşleşen kişinin bizzat kendisidir. Futbolcunun üzerinden atlayan sağdaki takım arkadaşıyla verkaç yapan da bizzat o takımın taraftarı olan kişidir. Gündelik yaşamında sürdürdüğü eylemler o kişi(futbol takımı) özelinde ülke ve dünya arenasında boy göstermektedir. Dolayısıyla bir futbol taraftarının tuttuğu takım o kişinin küreselleşmiş halidir. Başka hiçbir yöntemle küresel sahnede ben olma duygusunu gerçekleştiremeyen taraftar kendisinin aynı olan bu aygıtla dünyaya karşı kılıcını sallama şansını elde etmektedir. İşte bu onun savaşların makinelere devredildiğinden beri dünya üzerinde var oluşunu kanıtlayan kendisini tüm ülkeye ve dünyaya karşı var olabileceğini gösteren en kahramanca hikâyesidir.

Franclin Foer ise futbolu cemaatleşme olgusu içerisinde ele alarak onun insanlar üzerindeki etkisini açıklamaktadır. Ona göre futbol; Bach ya da Budizm’le aynı değil, fakat genellikle dinden daha derin hissedilen ve en az onun kadar geleneklerden doğan bir cemaat mamulüdür. Ve birçok kültürel grubun hapse girmeden kültürel gururlarını, ifade edebileceği yegâne iki alandı.Bu analiz yine sonuçlar üzerinden yola çıkmaktadır. Futbol hakkında analizlerde bulunanların birçoklarının futbol olgusunu en geniş ve en olduğu gibi anlamlandırma da eksik kaldıkları nokta tamamen sonuçları üzerinden hareket etmeleridir. Bask İnsanının İspanya’da Athletic Bilbao ve Real Sociedad üzerinden kimliklerini ifade edişlerinde futbol üzerinden kültürel tatmin yine bu sonuçsal analizden doğar. Mümkün olsaydı bu kişiler bu gururlarını başka şeyler üzerinden de yaşayabilirlerdi. Burada futbolun endüstri toplumu sonrası bireyciliğin ve pragmatist gruplaşmanın bir izdüşümü olduğu gerçeği yatmaktadır ki elbette batılı futbol analistleri bunu yadsımayacaklardır.

Foer, biraz daha geriye giderek onun başlangıç noktasında yani bu kadar yaygınlaşmadan önce neden virüs gibi dünyanın dört bir yanına hızla yayıldığı konusunda Suşan Faludi’nin şu görüşünü aktarmaktadır : “sanayide iş bulma olanakları, üretimin Üçünücü Dünya Ülkeleri’ne kaymasından dolayı azalmış, yani çapları ufalmış, erkekler, erkekliklerini ispat etmenin yeni yollarını bulmak durumunda kalmışlardır. Geleneksel çalışma biçiminin rafa kaldırılmasının ve ataerkil kaidelerinin yerle bir edilmesinin ardından bu adamlar ümitsiz bir şekilde yeniden erkekliklerini  ispat etmek istediler. Futbol şiddeti onlara kontrolü ele geçirme konusunda eşine az rastlanır bir fırsat verdi.”6 Bu açıklama futbol taraftarlığında kümelenişlerin özellikle erkek temelinde gerçekleşmesini anlamamıza yardımcı olur. Yine ona göre bütün bastırılmış, aşağılanmış ve açığa çıkarılamamış duygularımızın, misyonlarımızın pratize edileceği ve ortaya konacağı alan olarak futbol tercih edilmiştir.
                        

Franco tarafından aşağılanan Katalan halkının bu bastırılmış duygularını Barcelona üzerinden kahramanca ortaya çıkartması futbolun doldurmuş olduğu büyük bir boşluğun en önemli örneklerinden birisidir. Celtic ve Rangers taraftarları da İskoçya’da bir mezhep üzerinden normalde rafa kaldırılmış din savaşlarının futbol üzerinden sürdürülmesini temsil ederler. İşte Futbolun bir çok yerde dinden öteye derin anlamları barındırdığı ve onun yaşadığımız hayatın aynası olma özelliği taşıdığı gerçeği onun neden bu kadar kolay yaygınlaştığının ip uçlarını vermektedir.
İnternette düzenlenen bir ankette taraftarlardan takımlarına hissettikleri sevginin birkaç nedenini vermelerini istediklerinde soruyu yanıtlayanların yarısı tuttukları takımla birlikte büyüdükleri için o takımı tuttuklarını söylüyor.Bu yönüyle de futbol sadece hayatın kendisine benzemekle kalmıyor futbol ve insan tek bir vücutta birleşmişçesine birlikte büyüyorlar. Futbolun ve bir takımın yarattığı kurgu insan ömrünün kurgusuyla bire bir örtüşmeye çok müsait olduğu için bu durum insana en evrensel tiyatro oyununda yer alma imkânını sağlıyor. Sürekli bir üst lige çıkma, alt kümeye düşmeme, şampiyon olma, ülkesinin bir numarası olma, dünyanın bir numarası olma, yenme,yenilme gibi tüm futbol parametreleri kapitalist düzenin yaratmış olduğu parametrelerle aynı ruhu taşıyor. Bu uyum aslında futbolun kapitalizmin bir öğesi olarak küreselleşmesidir. Çünkü Kapitalizm sadece bir iş ve ekonomi olgusu değil insan yaşamının bütün ayrıntılarına sızan top yekun bir ideolojidir, dolayısıyla onun futbol üzerinden bu detaylara sızması da kaçınılmaz olmuştur.
Bu yazımızı İngiliz yazar John Boynton Priestly’nin Futbol hakkında analizinden bir pasaj sunarak tamamlayalım, Gelecek yazılarımızda futbolun aslında ne olduğu konusunu farklı boyutlarıyla ele almaya devam edeceğiz:
“Futbol sizi yeni bir cemiyetin üyesi yapıyor, bütün cemiyet üyeleri bir buçuk saat boyunca bir araya geliyordu. Sadece bu değersiz hayatın büyük bir gürültüyle işleyen çarklarından, işten, ücretlerden, kiradan, işsizlik tazminatlarından, sağlık masraflarından, sigorta poliçelerinden, dırdır eden eşlerden, hasta çocuklardan, kötücül patronlardan, işsiz olmaktan kaçmıyordunuz. Bu kaçışta birçok arkadaşınızla, komşularınızla, kasabanın yarısıyla birlikte yer alıyor, birlikte tezahürat yapıyor, birbirinizin omuzlarına vuruyor, sanki dünyanın hükümdarıymışçasına karşılıklı yargılarda bulunuyor, bir turnikeden geçerek farklı ve baştan aşağı çok daha görkemli bir hayata adım atıyordunuz. ”8
Açıklamalar:
1- Pascal Boniface, Futbol ve Küreselleşme, Çev. İsmail Yerguz, İstanbul, NTV Yayınları,2007,s.9.
 2- Ömer Onur Erdem, Futbolun Bir İdeolojik Aygıt Olarak Kullanılması ve Bunun Medyadaki Yansımaları, İstanbul 2010,s.230
3- Ömer Onur Erdem, Futbolun Bir İdeolojik Aygıt Olarak Kullanılması ve Bunun Medyadaki Yansımaları, İstanbul 2010, s.231
4- Ömer Onur Erdem, Futbolun Bir İdeolojik Aygıt Olarak Kullanılması ve Bunun Medyadaki Yansımaları, İstanbul 2010, s.231
5- Franklin  Foer, Futbol Dünyayı Nasıl Açıklar?, İthaki,2011,s.12
6- Franklin  Foer, Futbol Dünyayı Nasıl Açıklar?, İthaki,2011,s.20
7-  Craig McGill, Futbol Kârhanesi,İthaki,2011,s.20-21
8- Ömer Onur Erdem, Futbolun Bir İdeolojik Aygıt Olarak Kullanılması ve Bunun Medyadaki Yansımaları, İstanbul 2010, s.233

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Recep İvedik 5 - Türk Sporunun Resmi

Futbolun Politik Yüzü | El Saadi Kaddafi